On
Enis Akın
6:15
vapurunun önünde jeton satan bir çocuktan ders almalı
oysa bir
devrim ---
eğer buysa
bir devrim ---
mavi giymeli
pazar akşamları ve paradan hiç sözetmemeli
ve
başlatabilmeli ve bitirebilmeli kendini
ve ağzının
kıvrımlarını bir SEK şişesi gibi açabilmeli kapatabilmeli
Açık Kalan
Kapılar İmparatorluğundan kalma, ölmün bir oyun olduğu günleri
bence iyi bir
devrim çok önemlidir sabah evden çıkmadan
günde en az
dört saatini ayna karşısında geçirmeli
cançekişen
devrimleri kaldırım kenarında vurmalı, unutmalı
çünkü her
devrim hâlâ bir yokuş aşağıya mümkündür, kendinden karşıya
ve bir kafa
karışıklığıdır hepsi hepsi ---
olmamalıdır
ve yeniden doğmamalıdır
başkasını
başlatmaya
oysa biz
mesela nasıl alnımızı kullanırken
duvarlara,
salatalara ve üretim araçlarının özel mülkiyetine karşı
nasıl
korkaktı bu bizim devrimler, hayal dünyasında gezer
televizyonda
ele geçen isimler, beddualar, nazarlar sergisi
banknotlara
kendi resmini basan kalpazan terziler, kuyumcular, hA!
oysa bir
devrim ---
buysa bir
devrim --- tarihin altını ellerdi--- gencölelim! --- gencölelim!
babamsa bir
devrim, sadece müziğe doğru ilerlemeli
çünkü
doğarken başlar ölmek, çünkü puşttur ahali
iyi bir
devrim direnmez karısına ve mezarlığın büyük çağrısına ve
mesela o gece
sarhoş olup oynadıysa masada, ertesi sabah utanmaz
ve
biriktirdiği gazete kuponlarından ve cinnetinden
çünkü
eskimişse mini etekleri çünkü
başlamışsa
bir devrim, bitmeye de başlamıştır bir yaşlı sarışın kadın gibi
önce
palyaçoyu alın aşağı! önce palyaçoyu alın!
ne ki işte
biz kendimize karşı giriştiğimiz
bu aslanlı
düelloda hile yaparken
nasıl
yeniliriz
ki her
takıntı nasıl olsa bir gün el değiştirir
oysa geçen
zamandan başka bir devrim yok --- ve deniz! ---ve deniz!
ki bu ağızlar
hep böyle gıcırtılarla açılır kapanır---ken
işte bu bir
devrim, bir
birahanede
masaya çarpılan bir şişeyle nasıl başlardı
ve
yokuşlardan alaşağı sarsıntılarla edilen dolmuşlarda planladığımız
nasıl ay bizi
seyrederken gençliğini hatırlardı
ve biz gümüş
atlarımızı sürerken ölmün peşinden ----
(adam derin
bir nefes aldı ve topyekûn bir karşı saldırıyı başlattı
mona liza'da
kol gibi yürek vardı)
(Puşt Ahali’den)
Kızıl Kuğular Gecesi
Cengiz Kılçer
arif damar yoldaşıma 82. yaşı için
atlarımızın yelelerini
düğümleyip
ay sulardan silinmeden
kalkıp bir erken ortaçağ
evindeki
beşiğin bıraktığı
izlerden
kızıl kuğular gecesine
gidelim
kızıl kuğular gecesine
gidelim
bilirsiniz biraz da
bozkırdır bir atı biçimleyen
ama sonsuz biçimleyen
kızıl kuğular gecesine
gidelim
geçip nehirlerin gümüş
yatağından
ey! gece nedir? kana
methiyeden başka
ey! gece nedir diyelim
kızıl kuğular gecesine
gidelim
şu kadar siyah beyaz
resimlerden
biraz kederli, biraz
şaşkın kaputsuz ve postalsız
kan yağardı diyorum
durmadan kan üstümüze
şu kadar gönülsüz ve
kur’asız kanlı teskerelerden
kızıl kuğular gecesine
gidelim
kalsın mostralıklar,
saat kuleleri, oteller, teslisçiler
şu kadar şehrin diyorum
şu kadar şehrin kırık
aynasından
bir kuşun içindeki dağ
devrilmeden
onursal çingene unvanı
göğsümüzde
elimizde çiçeklerle
–vekaleten
mezarlık ziyaretinden
dönelim
**şefik, reşat, şevki ve
daha niceleri
bilirsiniz biraz da
anılardır bir hayatı biçimleyen
ama sonsuz biçimleyen
ay sulardan silinmeden
kızıl kuğular gecesine
gidelim
ölü gelinlerden
kanlı düğün
ikindilerinden
meleklerden
ve iblislerden
ve soğuktan
ve tipiden
kızıl kuğular gecesiydi
“çok uzak bir yüzyılda
bir tek gün yüzyıllarca sürmüştü” diyelim
ey kadim ve unutulmuş
tanrı
ışığımız kör edecek sizi
ey borsa işlemleri
spekülatörler
homo economicus
hisse senetleri
para piyasaları
ey kadim ve unutulmuş
tanrı
söyle onlara
unutulmuş ve kadim
olarak
çünkü onlar ayaksız ata
binmişlerdir
ve gölgesizdirler
çünkü karanlık ve
korkaktır
içlerine dönük
yatağanları
tam üç gün güç gece kar
yağdı
**tam üç gün güç gece
kar yağdı
bizim de kömürümüz
bitmiş, mangalda kıvılcım kalmamış
ama iki kardeş elimizi
mangala uzatıyoruz.
masumiyet çocukluğun
hakikatidir diyelim
ele güne karşı çıplak
dağlara karşı
kana karşı
pıhtıya karşı
ardımızda ölüm
dilimizde kırağı
atlarımızın yelelerini
düğümleyip
kızıl kuğular gecesine
gidelim
kardeşler ey kardeşler
“bugün esir, yarın her şeyiz”
çok uzak bir yüzyılda
bir tek gün yüzyıllarca sürmüştü” diyelim
*şefik hüsnü değmer, reşat fuat baraner, şevki
akşit
**arif damar
İki şiire de baktığımda genel itibariyle değerlendirecek olursam birbirinden çok da uzak yerlere gitmeyen, belki benzer dozlarda iletilmek istenen fikirler olduğu sonucuna ulaşabiliyorum. Şüphesiz ki bunda aynı dönem ve aynı safta bulunmanın etkisi büyüktür; fakat daha detaylı bir incelemeye ve de karşılaştırmaya tabi tuttuğumuzda Enis Akın ve Cengiz Kılçer'in şiirlerindeki bazı anlayış, ele alış, farkları olduğunu da görebilmekteyim. Enis Akın'ın bu şiirindeki ''devrim'' anlayışına baktığımda devrim algısının temelini belki bir aşama olarak belki de bir bütün olarak bireyselliğin oluşturduğunu görebiliyorum. Yalnızca siyasal anlamda ortaya koymanın dışına çıkıp onu günlük hayatın içerisinde kaybolan küçük ayrıntıların içinde, tutarlılığın ve kimi insani değerlerin içinde de var edebilen bir anlayış görebiliyorum şiirinde. Paradan konuşmamak, önceki gece sarhoşken yaptıklarından utanmamak...
YanıtlaSilBahsi geçen devrimi yalnızca bireysellik ile yorumlamak da olmaz derim, dönem olaylarından dem vuran belki de insanı devrimi yapmaya kendinden başlatmaya çağıran, bir sonrası beklentisi taşıyan bir aşamadır bu. Cengiz Kılçer'in şiirindeki devrimin Enis Akın'ınkinden farkı bana göre budur. Belki bir farklılıktan ziyade bir sonraki aşamadır. Nabza göre şerbet vermektir, dozu arttırmaktır ki Cengiz Kılçer'in şiirinde oldukça açık ifadelerle kişiyi rejime yönelik bir harekete çağırışa rastlayabiliyoruz. Enis Akın'ın şiirindeki kimi ucu açık, tamamlanmamış cümlelerin yerini Cengiz Kılçer'inkinde iddialı, çok daha davetkar cümleler alıyor. İki şiirin de okuyucuyu bir harekete, bir değişime sürüklemek istediği aşikar. Yalnızca Enis Akın bunu daha birey bazlı yapıyor, Cengiz Kılçer ise adeta önceki şiirin bir üst aşaması niteliğinde Kızıl Kuğular Gecesi'ni ''İşte zamanı geldi.'' der gibi ortaya koyuyor.